23 Kasım 2008 Pazar

Mücbir Hobilerim

Herkesin! hobisi boş zamanlarında kitap okumaktır ya sözde.
Ben kitabı yapacak başka hiç birşeyim olmadığında okurum.
Pek de keyif alıyorum okumaktan. Ama sürdürülebilirliğini sadece "keşke daha sık yapabilecek hiç bir şeyim olmasa" şeklinde dileyebilirim sandığımdan, dilim de varmıyor dilemeye.
Düşünsenize, biraz kitap okumam için gereken şartlar şunlar: Evde tek başıma kalacağım. Yanına gidebileceğim ya da yanıma çağırabileceğim hiç kimse olmayacak. Elektrik olmayacak, bilgisayarın şarjı bitecek. Bunun devamlılığı nasıl dilenebilir ki. :)

6 Kasım 2008 Perşembe

Mustafa

Kanal D’deki Genç Bakış programını izliyorum. Gerzek Abbas Güçlü’nün gerzek programını bazen konu ve konukları nedeniyle izlemek zorunda kalıyorum.
Okumadığım kitap, izlemediğim film hakkında hiç yorum yapmamıştım düne kadar. Çok kitap okumadığım ve çok da film izlemediğim için ihtiyaç da duymamıştım…
Bugün Can Dündar’ı dinledikçe, filmi izlemeden yaptığım yorumlarla, filmin yapımcısının cümleleri arasındaki benzerliklerden ötürü kendimden gurur duydum ne yalan söyleyeyim.
Askerliğimi yaparken, izlenimlerimden şu sonuca ulaşmıştım: "Bu devlet, bu millete rağmen bu halde ise çok şanslıdır." Şu an tv izlerken de aynı hayal kırıklığım ve şükrüm nüksetti: Bu kadar şakşakçı gence emanetse bu devlet, gerçekten allaha emanet! Her şeyi, ama istisnasız her şeyi alkışlayan bir üniversiteli topluluğunu ibretle izliyorum.
Ben şunu iddia ediyorum: Mustafa filmini beğenmeyenlerin hemen hepsi AKP’li. Şöyle ki;
İki kişiden biri zaten AKP’li. Böyle olunca filmi beğenmeyenlerin de yarısı zaten AKP’li. AKP’yi iktidar yapan oylar bu şakşakçıların oyu. Şimdi popüler olan filmi beğenmemek. Seçim zamanı popüler olan olan da istikrardı. Ne popülerse onun peşinden giden bu grubu aynı meydanlarda çok farklı sebeple gördük hep… "Türkcell Mustafa’ya sponsor olmadı" vardı manşette bir gün, hattı mı kapatsak diyen millet; ertesi gün "hele bir sor niye sponsor olmadı" diye manşet çıkınca sinemayı mı kapatsak deyiverdi.
İçki içen bir liderin kurduğu devlette yaşıyor olmaktan rahatsız olanlar da şu konjonktürde kim olabilir ki?
"Allahçılar" "Atatürkçülerin" Atatürk’ü ilahlaştırılmasına laf ederler hep. Atatürk hakkında hiç bir şey bilmeyip onu sevenler; hakkında hiç bir şey bilmeyip sevmeyenler, gerçekleri bilip sevenler, gerçekleri bilip sevmeyenler… Hangisi hangi kesimde ve sayıca daha fazla? Bu gerçekten önemli. Atatürk’ü sevmeyenler bu filmde gösterilenleri zaten biliyorlardı. Sevenlerinden "Hayır, öyle değildi. İşte aksinin ispatı." diyen yok.  "Evet öyle ama biz Atatürk’ü seviyoruz, bunları sümen altı etek olmaz mıydı?" diyen çok. "Evet Atarürk içki içerdi, zaafları da vardı. Ama çok doğru şeyler yaptı. Ben onu olduğu gibi seviyorum." diyense çok az. 
Atatürk çok şey yapmış. Hele ki böyle bir millete rağmen bir mucize yaratmış.  Tamam. Ama herşeyi yapamamış. Yapabilse böyle bir devlette, böyle bir millet olmazdık. Atatürk, üzerinden 70 yıl geçmesine rağmen laikliğin hala tartışıldığı bir devlet mi kurmak istedi? Atatürk, "Ben ölünce CHP her geçen gün kan kaybetsin." mi istedi?
Şimdi daha iyi anlıyorum, onu sevenler onun kurduğuna neden hiç bir şey ekleyememiş: Çünkü O mükemmeldi… Arkasından gelenlerin haddi miydi? Eklemek de eleştirmekti belki.
Yazık…

31 Temmuz 2008 Perşembe

MEY’den MESS’e

Bir sayfa daha kapandı hayatımda. Belki de bir paragraf bitti. Sonrası giderecek bu belirsizliği…
Heyecanlı; henüz tatlı olmayan, tatlı olması umulan.
3.5 yıl… yolun yarısının ücreti vekaletine tekabül eden:)

25 Temmuz 2008 Cuma

Türkan Şoray gibiyim

Yıllarca gözümün görmediği yüzümdeki beni, farkettiğimde varolduğunu sandığımda; benim arkamdan akacak gözyaşları vazgeçilmez kıldı birden benim için beni.
Sağımı solumu şaşırmış biçimde hemen eski resimlerime baktım, daha dün yoktu benim yüzümün -bir tek- orasında ben.
Ve google hiç iyi şeyler söylemiyordu yüzümdeki bu yenilik için.
Yüzümün solunun resmimin sağında olduğunu farketmemle, kendisiyle bir geçmişimin olduğunu büyük bir heyecanla gördüm.
Hafif bir yanma var ama niyeyse?
O da geçerse, Türkan Şoray’a güzellik katan benden daha özel bir ben olacak bendeki.

24 Mayıs 2008 Cumartesi

kaldı 6 fark

Farkındalık; herşeyin fakına varmanın imkansız olduğunu bilerek, farkında olmadığın şeylerin varlığının da farkında olmaktır.

tümümün ne kadar olduğu tükenince bilinen:hayat

hiç yeni resmim yok.
hepsi eski…
Az önce çekindiğim bile!
Hepsinde de gencim şimdikinden;
hem de daha zayıf fizik; sağlam kafalı.
Her anın kıymetini bil diyenler…
Bunun; herbirinin her an, son an olabilme ihtimalinden başka ne açıklaması var?
Ben her an, son anım olabilecek kadar kahpe anın hangi kıymetini bileyim?
Hem hani en güzel gün henüz yaşanmamış olandı?
Yaşadığım her an, en güzel an olma şanşını o anda kaybetmiyor mu?

4 Mayıs 2008 Pazar

pazara kadar sıkıcılık, mezara kadar sıkıcılıktır!

Kim daha uzağa işeyecek yarışması yapıyorduk sanki. O dedi, şöyle parasızım; ben dedim, böyle parasızım. o dedi şöyle sıkılıyorum; ben dedim böyle sıkılıyorum.
O dedi ki: "kendimi hamster gibi hissediyorum." Ben dedim: "ne güzel" "ben kendimi çemberde adım da atmayan hamster gibi hissediyorum."
Sonra o anki mutsuzluğumuzun tek sebebi olan "farkındalığımızla" avunduk ve hatta mutlu olduk, umutlandık. 
Oysa çözümü bilemezsen sorunu farketmemek daha iyiydi belki de…

2 Şubat 2008 Cumartesi

1-2 çekmek kolay, delikanlıysan otuzu, 31′i çek ey şubat…

ya hu!!!
oku, oku, oku! demiş yaradan,  özel yaradılana…
TORPİL geçmiş… diyim ben size:)
Gerçekten sınamak istese, yaz, yaz, yaz! derdi…
Yazmak gerçekten zor…
insan kendisiyle yüzleşiyor….
yazamadıkça, boşluğundan utanıyor belki de kimisi…
yazmak bir eylemdir… hareketsizlik, bazen "efendilik" olur en fazla… daha fazla da takdir edilmez.
ama eylem, tarih olur!

24 Ocak 2008 Perşembe

30′a dayanan merdiven şimdi g.tüme dayandı, aklım başıma abandı

Ben hala 70'li yıllarda doğan biriyim ama nasıl olduysa 20'li yaşlar tükendi…
allahın ortalama ömür verdiği şanslı insanların hayatında 3 doğum günü özelmiş, bugün öğrendim: 18, 30 ve 40…
İçlerinden güzel olan üçün biri, 18'miş, diğerlerinde insan bir tuhaf oluyormuş.
Ben de öyle oldum, ortalama bir ömrü olup olmadığı henüz belli olmayan, lakin ortalama bir adam olduğu aşikar olan birisi olarak 30′da kötü hissettim kendimi biraz…
Sonra dedim niye kötüyüm:
Çoğu gitmiş, sadece azı olmuş…
Dedim o zaman: kendine gel, mutlu ol!
Sonra baktım ki; o hüzün, bana doğumgünü hediyesi…
Gözyaşı: en sevdiğim… 
çok ağladım diye,
sevdiğim o filmi
yine yeni baştan izlemek gibisin….
diyor ya! Ritmik artık şüpheli de, melankoli hızdan bir şey kaybetmemiş demek ki hala!