28 Ekim 2007 Pazar

Sabahlar olmasın

Bu gece saat dört oldu, saatimi bir saat geri aldım, 3 oldu.
1 saat sonra yine 4 oldu, Bakanlar Kurulu Kararı gereği yine bir saat geri almam gerekti, yine 3 oldu...


Kararda sadece bir kez saatlerin geri alınması gerektiğinin belirtilmesi gerekmez mi? 


BAKANLAR KURULU KARARI

Karar Sayısı : 2007/11698
Gün ışığından daha fazla yararlanmak amacıyla bütün yurtta saatlerin;
25 Mart 2007 Pazar günü saat 03.00’ten itibaren bir saat ileri alınması,
28 Ekim 2007 Pazar günü saat 04.00’ten itibaren bir saat geri alınması;
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2/2/2007 tarihli ve 1543 sayılı yazısı üzerine, 697 sayılı Günün Yirmi Dört Saate Taksimine Dair Kanun’un değişik 2 nci maddesine göre, Bakanlar Kurulu'nca 8/2/2007 tarihinde kararlaştırılmıştır.

29 Eylül 2007 Cumartesi

olmaya…

"devlet de
cihan da…
en iyisi yine sağlıktır" dersen yanlış çeviri olur, hatta kasarsan bölücülük olur…
mutlukuk paylaşıltıkça çoğalsın, sözüm yok.
acılar azalsın bölüşünce, eyvallah...
bu "bulaşıcılık" nedir allah aşkına? reva mı?
bulaşmanın kökü bulmak mıdır ki?
bulmayı bulaşmaya çeviren eke yapım eki diyenin annanesini eşekler kovalasın.
buluşmak iyi güzel,
buluş güzeldir güzeli buduysan,
da bu bulaşmak nedir ya hu?
bulaşık süngeri antibiyotik mi?
bulaşmanın "belaya bulaşmak" ve hastalıktan gayri düzgün bir lafla bir araya gelip de buluştuğu vaki midir?

21 Eylül 2007 Cuma

ammaan petrol

töre töree töreee.. tam g.tünüze göreee! 
bir cuma akşamı evde oturup dizi izliyosan evde, daha ne töresi, SILA neyine gurbet neyine.

4 Nisan 2007 Çarşamba

araya yazılan yazı araya gitmez mi?

arayı uzatma diyen hayranlarımız var, aba altından sopa göstermekten de kendini alıkoymadan.
arası uzun olup da arada bir biraraya geldiklerinde araya zaman girmemişcesine birlikte olabilenlerinki değil midir gönül bağı denen  şey.
yaz-a-madıklarımla yüzleşiyorum hemen her gün bu sayfada…
sadece akşama kadar yazdığım dilekçelerin özetini yazabilecek halde hissediyorum kendimi çok akşam. O kadar ki "iş" oluyor tüm hayatım günbegün, farkındayım.  hatta bu farkındalığın rahatsızlık vermeyeceği kadar yoğun oluyor bazen bu hayattan soyutlanma. daha gerçek ifadesi "hayatının satın alınması" belki de. "hayatını kazanmak" için hayatını satıyorsun yani. ve sadece kadın olmadığın için, adın hayat kadını olmuyor.
8 saattir çalıştığın iş, eve geldiğin bir kaç saat içinde kafandan çıkamıyor.
zira  ertesi sabah da çalışabilmen için erken yatman da gerekiyor...
e alkol de alamıyorsun daha "verimli" çalışabilmen için...
içmeden düşünebildiğim şeyleri de ya yine dilekçelerime saklıyorum, ya da http://www.diyanet.org/ sitesindeki blog’uma yazıyorum.
öyle olunca da yazılmıyor işte.
ama hayatla aramdaki bağ -hala- gönül bağı. araya girenler olsa da, buluştuğumuzda, iki arada bir derede de olsa yazarım, umarım.
deve cüce hesaabı,
3k’ya

11 Mart 2007 Pazar

Taş yontamayan Çakmaktaş gibiyim…

Bilgisayar  kullanamak bu devirde çağa ayak uyduramamaktan öte olduğundan yola çıkarak,  devrin artık bilgisayar çağından bi sonraki devir  olduğunu da söyleyebiliriz aslında galiba.
bilgi çağı geçti  iletişim çağı geldi diyolar, doğru… biliyosun ama kendine, ne fayda!
misal, az önce "makine"de bi çocuk  şarkı söyluyodu. arkasında da  bi oğlan kendini orkastra olduğuna inandırmış, solistin arkasında "laptop çalıyodu"
biz de şarkılarımızı cep "telefonuna"  kaydederek "iletişim  çağını" yaşıyoruz.
bilgisayar kullanabilsek  iyi kötü  bi albüm yapardık belki,
o bi kenara,
bu blogu kaç kişi okuyor onu   bilebilirdim,
buraya yazan anonim kişinin kıvanç  ve erkan olduğundan emin olabilirdim,
fena mı  olurdu…

24 Şubat 2007 Cumartesi

kapitalizm kasetimi çaldı...

AYNA’nın bir şarkısı vardı,  şarkının sözlerini tam olarak hatırlamasam  da hikayesi şöyleydi; vosvosun teyibi  çalınıyordu, erhan güleryüz de teyip neyse de kasetlere yazık  oldu gibi bişeyler söylüyordu… (sözleri buldum:Vosvosun camı paramparça, sakın dedim hırsıza: Teybi al ama kasetler kalsın) şarkı geldi  aklıma tam da yazacakken bunları…
şarkı  dinlemeyi özlüyorum. niye böyle oldu  bilmiyorum… her hafta köşem’de aynı çukurova repertuvarını dinlemekten  aldığım keyifi, yeni aldığım bir albümün kartonetini okumanın  heyecanını…

14 Şubat 2007 Çarşamba

rakı şişesinde balık olacağına,14 şubatta çiçekçi ol.

nerde o eski sevgililer günleri diyen niye yoktur ki bizde? Oysa ki ta Eski Roma’da bile kutlanan, eski bir bayramdır kendisi.

13 Şubat 2007 Salı

Akşamdan kalma.

Dünden kal, öğlenden kal, hatta yazdan kal; akşamdan kalma. Bu nasıl bir baş ağrısıdır, nasıl bir halsizliktir.

11 Şubat 2007 Pazar

14.02.HERYIL

hani bir yargıtay kararı olsa, yazdıklarının altına eklesen, ikna edebilirsin, -en azından hukukçuları- :)
sevgiyle ilgili herşey yürekte olur…..biter.
kararı veren, eylemi yapan, yargılamayı yapan, temyiz mercii, yürektir hepsi…
zaman yeni vakıalar yaratır, ya da siz yeni fark etmişsinizdir varolagelenleri. acının ortaya çıktıgı an da işte o andır:
onlar öyle verilerdir ki, bunlar bilinseydi tüm kararlar farklı olacaktı…yeniden yargılama yapılmalıdır!!! ne var ki aynı tarafları bulmak mümkün değildir artık…
sevmeli, her zaman, denmeli sevgi… bir insana verilecek en büyük cezadır, onu sevildiğinden bihaber bırakmak…
ama….
avukatlar günü, tıp bayramı, anneler-babalar günü, doğum günü, yılbaşı, yıldönümü vs. vs. hepsi bir yana, anlayamadığım tek gün sevgililer günüdür. hani bir gün olsa,"bugun kalbin dinlensin, bugun sevme sevgilini" deseler de bir gün belirleseler daha anlamlı olur belki. sevgiliyi sevmenin günü mü olur allah aşkına.
hele o çoğul eki nedir öyle???!!! sevgiliLER günü. eskileri de mi? diğerleri de mi??  nedir yani

10 Şubat 2007 Cumartesi

PTT,KGM,MSK,GHHVİ ve henuz kısaltılmamış kısaltmalar

cumartesi sabahı,
bünyeden gelen ses, açlıktan mütevellit çalan mide  zili değil; uykumu aldım diyor kendileri. asli görevi hayatın kısıtlılığını yüzüne vurmak, zaman kavramının öznel bir olgu olduğunu yadsımak olan saatin, yeter ulan uyuduğun, az  daha uyursan uyandığında yiyecek ekmek bulamaycaksın  anlamına  gelen baskısal, kapital ziliyle uyanmamak…
güzel  bir şey.
PTT: Hala kamuya ait olan, Pijama  (gaffurdan önce de  var olan), Terlik (pofuduk olmayabilir) Televizyon.
KGM: Kahvaltı Gazete Mecmua
MSK: Müzik (Radyodan),  Sigara, Kahve
GHHVİ: Güzel  Hava Huzur veriyor insana

9 Şubat 2007 Cuma

işyerinde mesıncır

google’dan girdim bu sayfaya. Space denen hadiseyi çözemedim aslında. sanki çok makbul bir şey değil. zira messenger virüslerinin bu kadar yaygın olduğu bir zamanda, senin messenger’ın orda kayıtlı arkadaşların, onların arkadaşları vs. vs. Bir zincir maille uyarılırsak "bu iyi bişe değil, windows live space’nizi silin, bu maili herkese gönderin diye" hiç beklemem silerim. kafamı sarmıyo dediğim gibi.
bizim iş bilgisayarından messengara girilmiyo, bu sayfa nasıl açıldı ki? bilmemek gerçekten mutluluk mu?

8 Şubat 2007 Perşembe

halet-i ruhiye etkileşimi

7 Şubat 2007 Çarşamba

bir blog girişimi daha

günlük  yazmaya başladım bir zaman,okunur nasılsa diye, özel hayatıma pek  bi saygılı  çıktı etrafımdaki herkes,
web sitesi yaptım  (uygarbostanci.sitemynet.com) hakkını veremedim,güncelleyemedim.
google blog’dan alan aldım, ingilizce bilememekten mütevellit işin içinden çıkamadım.
hadi bakalım hayırlısı…

5 Şubat 2007 Pazartesi

Avukat ile doktroun farkı

1. Avukatlık bürosu reklam yapamaz, hastane yapar.

2. Her avukat her davaya bakabilir, her doktor her hastalığa akamaz.

3. İnsanın doğduğu andan öldüğü ana kadar doktorla işi olabilir; ana rahmine düşmesinden itibaren, ölümden sonrasına kadar avukatlık işi olabilir.

4. İkisinin de okulu 6 yıldır; hukuk daha erken de bitirilebilir.

5. Birinin önlüğü beyaz diğerinin siyahtır.

6. İnsan vücudu yıllardır aynıdır, kanunlar hergün değişir. Doktor her yerde her zaman doktordur; avukat yenilikleri taklip ettiği müddetce, mevzuatına hakim olduğu yerde avukattır.

7. Doktor önce soyar, teşhis koyar; avukat teşhisi koyar sonra soyar.

8. Genelde aynı kızlara talip olurlar. ("Beni ne doktorlar ne avukatlar istedi de varmadım" diyen bir jenarasyon vardır. )

9. Doktor hastayı iyileştirisin diye herkes dua eder; avukat müvekkili kurtarsın diye sadece müvekkili dua eder. Doktorlukta karşı taraf yoktur

10. Seri dava ile bulaşıcı hastalık aynı şey değildir.

11. Avukat icra takibi için gelene boşanma davası açmaz ama doktor kol ağrısı için gelene kalp amaliyatı yapabilir.

12. Doktor ilacı yazar, eczacı verir, hasta içer. Bu zincir bozlursa sonuç alınmaz. Avukat vekaleti alır, herşeyi yapar.

13. Avukat kazanılacak davanın ayağına gitmez; doktor iyi olacak hastanınkine gider.

14. Avukat güneş giren yere de girmeyen yere de gider.

15. Doktora yazılmış binlerce türkü vardır. Avukata yazılmış hiç türkü yoktur.

16. Mesleğinin icrasından (ya da mesleki hatasından) dolayı mahkemelere düşen doktorların sayısı, görevinden dolayı hastanelik olan avukatlardan daha azdır.

17. Hasta doktorun yazısını okuyamaz, müvekkil avukatın yazısını anlayamaz.

18. Veeeee en öenmli fark
avukat sabo terlik giymez ...