Kendi hayatıma dair sebep sonuç ilişkilerini çözemediğim tek değilse de en önemli meselelerden biri sigara meselesiydi.
Sanırım o zaman da kısmen farkındaydım, şimdi eminim: annemle ilgiliydi sadece. Şundan emin değilim ama: belki de hala öyle.
Ben epey başlarda kabullenmiştim, annemin sigara ile ilgili saplantısı bir mutasyonla bende de devam ediyordu. Oysa annem sigaraya bilimsel saiklerle karşı çıktığını sanıyor hâlâ.
İlk mağdur babamdı. Babam mağduriyetinin sebebine bir isim aramış mıdır bilmiyorum. Arasa baskı derdi olsa olsa. Bizim hanım sıyırmış kafayı demezdi.
Babam annemden gizli sigara içerdi.
Ben de babamı annemden gizli bir şeyler yaparken gördüğümde bir günaha tanıklık ediyor gibi olurdum.
Kardeşim Okşan'ı sigara içerken ilk gördüğümde bir tokat atmıştım ona. Eşek kadardım ha. Olur öyle şeyler o zamanlar denecek yaşta falan değil. Öyle bir hastalıklı durum.
Buraya içini birazdan dolduracağım bir parantez açıp kapatayım.
Sonraları ben de başladım sigaraya. Sigaranın nasıl da bırakılabilir bir şey olduğunu gösterecektim insanlara. Her bırakabildiğimde henüz başlayamamış olduğumu düşünüyordum. Sonunda bırakamayacak kadar başlayabilmiştim.
Sigara içmiyor olsaydım muhtemelen şimdi Adana'da yaşıyor olurdum. Sigarayı bırakamayacaktım, annemden gizli sigara içmeyi de o yaştaki kendime yediremezdim. Buldum gurbette bir ekmek kendime, sigara altı yapacak.
O zamanlardan yıllar sonra, şimdilerden de yıllar önce sigarayı bıraktım. Annem bana bizim bütçeler için adına harçlık denemeyecek miktarda yüklü bir para verdi sigarayı bıraktığımı duyunca. Hem ödül olarak, hem de teminat olarak. Geri başlarsan iki katını alırım dedi. :)
İlk kahvaltıdan sonra sigara içmeyip ikincide içmeyince, ilk kahvenin, ilk rakının yanında, ilk keyfin, ilk öfkenin sonrasında içmeyip ikincilerinde de içmeyince sigarayı bırakmış oluyorsun.
Neyse işte, deminki parantezin boş içini doldurmaya döneyim.
Üniversitedeki kız arkadaşım da sigaraya başlamıştı. Lambadan Alaaddin'in cininin çıkmasını ve ondan üç defa onun sigara içmemesini dilemeyi istiyordum. Şimdiki aklım olsa, cine "annemi sen kurtar, ben kendimi kurtarırım bu saplantıdan" derdim. Ama ne lamba, ne de cin vardı işte...
Ben o Alaaddin'in cinini bulamayınca kuzenim Çağlar beni psikolog Kadir'e götürdü. Hani şu ece ajandasını veren Çağla vardı ya (yazıları okumayanları böyle de yoklarım bak!) onun kocası işte.
Kadir bana dedi ki, Doğan Cüceloğlu diye bir adam var. Onun Savaşçı kitabını al oku.
Ben o kitabı okuyunca hayatım değişti.
Belki başka kitap okusam gene değişirdi ama ben onu okumuştum işte. Artık entellektüel bir adamdım(!) Sigara meselesi hallolmamıştı ama en azından bu konuda farkındalığım vardı.
Okuduğun şey hayatını değiştirmiyorsa hiç okuma arkadaş. Hayatının değişmesi için de bir kitap okuman gerekiyordu, duymuştum. Ben de okumuştum işte.
Yıllar sonra bir kitap daha okudum. Hayatım geri değişti. Eski haline döndü.
Ben Savaşçı'yı üniversitede okumuştum, sonrasında okuduğum kitabı Mış Gibi Yaşamlar'ı avukat olduğumda okudum. Savaşçı'daki kahraman Arif Bey'in hayal mahsulü olduğunu ikinci kitapta fark etmiştim. Sonra da mail atmıştım, kendimi mal gibi hissettim, ayıp olmuyor mu minvalinde... Cevap vermişti: o kadar da gerizekalı okuyucularımızın olacağını düşünmemiş olmamız hata, haklısınız manasına gelecek şekilde.
Doğan Cüceloğlu ölmüş bugün. Ölümü annesinin yokluğu ile anlattığı bir videosuyla uğurluyor herkes onu.
Alırım bir dal.