Tamam, bugün cuma. Benim de eğlenmeye hakkım var. Ama ölçüyü kaçırmadan!
Bu sabah dün uyandığım saatte kalktım. Önceki 4 günde de aynı saatte kalkmıştım. Saati 6:30′a kuruyorum. Sonra 6:30′da saati 6:45′e kuruyorum. O 15 dakika benim siestam.
Bir aksilik olmamıştı ve 7:50′de ofisteydim. Dün arasında sadece peynir olan sandiviçimden bu sabah zeytin de çıktı. Güne farklı başladığımı hissetmiştim.
Sandiviçi yerken, Resmi Gazeteye, THS’ye ve hurriyet.com’a göz attım. Zira bu eylemi hergün tekrarlamama rağmen bir zararını görmemiştim.
Akşam serviste (yine) futbol konuşuluyordu. Bi yandan müzik dinlerken, bir yandan da internete girdim ki, eve gidince beni bekleyen iş yükümü biraz hahfleteyim; "konusuz hoş sohbetler"de gün içinde yazılanları okuyayım. Perşembe günü olduğu gibi, bugün de işi 5′te biten aynı kişiler, "iyi akşamlar" dileyerek 5′e doğru kapatmışlar gündüz faslını.
Akşam DİA’ya uğradım. DİA’da dün geçirdiğim kadar vakit geçirmiş olmalıyım ki; eve doğru yürürken, otoparkın hizasındaki elektrik direğinin önünden geçtiğim anda yandı yine sokak lambaları.
Bu kadar çok değişikliğe gebe bir hayatım olması yetmezmiş gibi, cep telefonumdaki media playerı da RAMDOM moduna alıyorum. Ama son teknojolinin rast gele anlayışı nasılsa; yine eve girmek üzereyken aynı şarkı çaldı: Duman’dan, poptan arabeske, ordan rocka devşirilmiş "son pişmanlık neye yarar"
Nasıl ki, yıllar önce, Aslan kardeşim, Barış Manço’nun ölmesinden, o gün her işinde aksilik çıkacağını anlamıştı, ben de bugün, zeytinden, günümün bambaşka geçeceğini hissetmiştim:
Dün Miller içiyordum, bugün depozitosuz Efes!