20 Mart 2009 Cuma

Cumayı da Abartmamak Lazım!

Tamam, bugün cuma. Benim de eğlenmeye hakkım var. Ama ölçüyü kaçırmadan!
Bu sabah dün uyandığım saatte kalktım. Önceki 4 günde de aynı saatte kalkmıştım. Saati 6:30′a kuruyorum. Sonra 6:30′da saati 6:45′e kuruyorum. O 15 dakika benim siestam.
Bir aksilik olmamıştı ve 7:50′de ofisteydim. Dün arasında sadece peynir olan sandiviçimden bu sabah zeytin de çıktı. Güne farklı başladığımı hissetmiştim.
Sandiviçi yerken, Resmi Gazeteye, THS’ye ve hurriyet.com’a göz attım. Zira bu eylemi hergün tekrarlamama rağmen bir zararını görmemiştim.
Akşam serviste (yine) futbol konuşuluyordu. Bi yandan müzik dinlerken, bir yandan da internete girdim ki, eve gidince beni bekleyen iş yükümü biraz hahfleteyim; "konusuz hoş sohbetler"de gün içinde yazılanları okuyayım. Perşembe günü olduğu gibi, bugün de işi 5′te biten aynı kişiler, "iyi akşamlar" dileyerek 5′e doğru kapatmışlar gündüz faslını.
Akşam DİA’ya uğradım. DİA’da dün geçirdiğim kadar vakit geçirmiş olmalıyım ki; eve doğru yürürken, otoparkın hizasındaki elektrik direğinin önünden geçtiğim anda  yandı yine sokak lambaları.  
Bu kadar çok değişikliğe gebe bir hayatım olması yetmezmiş gibi, cep telefonumdaki media playerı da RAMDOM moduna alıyorum. Ama son teknojolinin rast gele anlayışı nasılsa; yine eve girmek üzereyken aynı şarkı çaldı: Duman’dan, poptan arabeske, ordan rocka devşirilmiş "son pişmanlık neye yarar"
Nasıl ki, yıllar önce, Aslan kardeşim, Barış Manço’nun ölmesinden, o gün her işinde aksilik çıkacağını anlamıştı, ben de bugün, zeytinden, günümün bambaşka geçeceğini hissetmiştim:
Dün Miller içiyordum, bugün depozitosuz Efes!

17 Mart 2009 Salı

Saim ve Sami Abi




Bundan 6-7 sene önce Ankara’da stajımı yaparken, ortağım Murat’la fazla düzenli bir işyeri uygulamamız vardı. Bir yaz boyunca, her akşam, hatta öğleden sonra, bazen daha da erken alkol alıyor, geç saatlere kadar muhtelif yerlerde türkü dinleyerek rakı ya da bira içiyorduk. Finali ise ekseriyetle kokoreççide yapardık. (Kokoreçten sonra da dağılırken,  bir iki cila aldığımız oluyordu ama, “o kadar da değil” demeyin diye ondan bahsetmiyorum.)

Yiyip içtiğimiz, türkü dinlendiğimiz yerler değişirdi ama kokoreççimiz değişmezdi. Kızılay meydanındaki “İş Bankası Üst Geçidinin” altındaki Sami Abi. (Kendisiyle de beni, Esin tanıştırmıştı.)  Sami Abi hala eski yerinde bildiğim kadarıyla. Ankaralı arkadaşlar benden selam iletebilir kendisine. (Adli Tip derseniz çıkartamayabilir. J )

Gel zaman, git zaman, bir gün “yeter artık” dedik ve bir nebze olsun çeki düzen vermeye çalıştık kendimize. Birkaç gün canımızı dişimize taktık… (Akşamüstünü bekledik, gece geç saate kalmadan da dağıldık yani. )

Sonra bir gün (2. ya da 3. gün) büronun telefonu çaldı. Arayan Sami Abiydi. “çocuklar nerelerdesiniz, başınıza bir şey mi geldi diye merak ettim” dedi. O ne kadar duygusal! bir tedirginlikle! bizi arayıp sordu bilmiyoruz ama, biz hislenmiştik. Sarhoşun yemini meyhaneyi görene kadarmış….

Oluşan aidiyetin farkına mutlulukla varıp, kaldığımız yerden devam ettik. Ta ki ben Ankara’dan ayrılana kadar. Halen de yolum düştüğünde, ziyaret ederim kendisini.

O zamanlarki akşamcılığım şimdi THS müdavimliğine mi dönüştü acaba diye aklımda oluşan şüpheyi paylaşayım dostlarla dedim. Admin’in “THS’de geyik yapıp da, hukuk sitesinde faydalı şeyler yapıyoruz diye kendinizi avutmayın” mealindeki sözleri üzerine, biraz ara vereyim hakkaten dedim…

Bugün de Saim Abi aradı, mutlu etti…

J

10 Mart 2009 Salı

Kriz Yakında Robinson Crusoe’yu da Etkileyecek!



            Önce “Amerikalılar aldıkları evin parasını ödeyemiyorlarmış.” diye bir haber geldi, “Bize ne ki bundan?” dedik. Sonra bir gün, “Bu bir ekonomik krize sebep olacak, Avrupa’yı da etkileyecek.” dendi; “Avrupa düşünsün” dedik. Bir sabah ajanslardan “Borsa düştü!” haberi geldi. “Benim Borsa’da senedim yok ki” dedik. Artık bazı Türkler de krizi hissetmişti. Sonra “Dolar fırladı” diye bir haber okuduk. “Varsın yükselsin, ne döviz borcum var, ne de alacağım.” diyenler çoktu, ama çember de günbegün daralıyordu.
           

Gazeteden okunan haber, sokağa hatta evimize girdi, kiminin işyeri kapandı, kimisi işinden oldu… Şimdi ise, birileri “kriz patladı” derken, diğerleri “Bu fitilin ucundaki ateş, henüz dinamite varmadı.” yorumları yapmaya başladı.

            Geliri gideri sabit, bırakın ticaret yapmayı, “kendi yetiştirdiği ürünlerle hayatını idame ettirdiğinden alışveriş dahi yapmayan kişi” bile, kriz bütçesi yaptı artık kendine. Kahvehanede içtiği bir bardak çaydan vazgeçti belki de. Kahveci sattığı, köylü içtiği çaydan oldu yani. 

            Dün krizden etkilenen üç kişi vardı belki, bugün etkilenmeyen bir kişi yok. Hep beraber girdiğimiz krizden, hep beraber çıkmanın yollarını aramalıyız.

11 Ocak 2009 Pazar

Yaşasın: Ben de artık hamster gibiyim:)

Ben bu koşu bandını, nikotin bandının sigara için değil de göbek için olanı gibi bir şey zannediyordum.
Ve artık "Elektrik kesilince Temel yürüyen merdivende mahzur kalmış" çok da kötü bir fıkra değil benim için.  

1 Ocak 2009 Perşembe

vitrindeki kırmızı kazak

Cem Yılmaz’ın "bir tat doku" serisinden sonra çıkan "millenium" oyununundan aklımda kalan replikten yola çıkarak çıkartılmış ve başka bir mecrada yayımlanmış mesajımın aynen aktarımıdır:
Bu gün doğan üyeler 15 satır ama şu an sitede olan tek üye benim görünen o ki. :)
Seneye benim için daha somut şeylerin dilendiği bir yıl diliyorum. :) :)
5 yeni yıldır(zamanında yenilerdi), 18 bayramdır, aldığım tüm mesajlarda, dostlarım benim için " her şeyin gönlümce olduğu" "sağlık, mutluluk ve başarılı" "KUT’lu" "bir öncekinden güzel"…. bayramlar/yeni yıllar diledi…
Olmuyor. "Olmadı" diyip onların da şevklerini kırmak istemtiyorum ama artık kendime daha somut dilekler diliyorum. :)
2010′a girerken, "Adli Tip sana %150 zam diliyorum." "Senin için 300 bg spor araba diliyorum" ya da "alacağın ilk cd’yi çok sev" falan gibi, büyük ya da küçük ama somut dilekler diliyorum. :) :)
Ben tüm üyelere her mesajlarının en az üç teşekkür almasını diliyorum…
Sevgilerimle