18 Mart 2020 Çarşamba

Karantina günleri - II


Üçüncü günde dışarı çıkmam gerekti. Evimin kapısından sokağa doğru adım atarken, sanki bir uçağın kapısından, ilk defa geldiğim bir ülkenin havalimanına iner gibi heyecanla indim. Yeni bir ülke...
Bir yandan evden çıkıyor olmamın bir cehalet mi, cesaret mi olduğunu sorgulayarak.

Ana!
Dışarıda hayat devam ediyor ya la!
iş merkezi otoparklarında yer yok, düşün.

Çok iyi geldi, insanları, güneşi görmek. En son ne zaman geçtim buralardan diye kendime sorduğumda, "düün" diye dalga geçer gibi cevap vermesi kendimin bana, bozamadı moralimi.

Senemlerin büroya gittim, iyisinden olan maskelerinden bir tanesini bana verecekti sağ olsun.

Hapşırırsam kullanacağım tek kullanımlık mendilimi, nasıl olsa mendil yoksa dirsek içine de hapşırılabiliniyormuş diye asansörün kapısını açmak ve düğmesine basmak için kullandım. Mendili ne kadar tek kullanacağımı tam bilmediğimden asansörden inmek için kapısını açarken ve zile basarken de kullandım.
Senem poşete koyduğu elindeki maskeyi sanki gaita testi için dışkı verir gibi, poşetin ucundan parmaklarının ucuyla asgari düzeyde poşete dokunarak, elini uzatabildiği kadar uzatıp olabildiğince geride durarak, onu istediğim için bir daha benimle konuşmayacak gibi yüzünü yüzümden aksi yöne çevirip tavana doğru bakarak verdi bana maskeyi.

Ben de çöpten aldığı ekmeği hiç bakmadan iştahla yiyebilen aç çocuk gibi, hemen avuçlayıp çantama koydum.

Alışverişi güvenle tamamladıktan sonra kapı ağzında uygun mesafeyi koyarak aramıza, sıcak sohbetimize başladık. Mesut gelip kolonya ikram etti, herkese vermiyoruz diyerek. Annemin bayramlarda gelen köy çocuklarına çikolata ikram ettiğinde, harçlık alamadığı için hayal kırıklığı yaşayan çocuklara, bu iyi çikolata, diğer aldığınız şekerlerden değil diye yaptığı açıklamalar geldi aklıma.

WhatsApp'ta konuştuğumuz konuların üzerinden bir kere de yüz yüze geçtik. Yahu içeri girse miydin keşke, yok yok böyle iyi kısımlarını saymazsak.

Neticede iyi bir maskem var artık. Hasta olana kadar kullanmama gerek yokmuş. Hasta olursam görüştüğüm başkalarına bulaştırmamam için iyiymiş. Gerçi hasta olunca kimseyle görüşmemem gerekiyormuş. Zaten de karantina.... Onu bunu bilmem, makarna istifinden çok daha kıyak bir yere koydum evde maskemi. Sağ ol Senem.

Sonra birkaç saat ofiste kalıp çalıştık. Onlarca firma, binlerce işçisi ile çalışmaya devam ediyor aynı şekilde. Şimdilik başka türlü çalışalım diyenler bir yanda, bir yanda da buraya kadarmış zaten her şey diyenler.

Ofisten çıkıp hızlıca eve gelmek üzere asansöre binip aynı tek kullanımlık mendilimle sıfıra bastım. Plazanın lobisinde cumhurbaşkanını canlı yayında görünce ışık görmüş tavşan gibi çakılı kaldım orada dakikalarca.

Reis o an 8 sene önce 8 gün tedavülde kalan "artiz ne arar la bazarda" videosunu henüz izleyip, Facebook'tan paylaşan enişteler gibiydi. Yandaşlar gibi kahkaha emojisi koyamazdım buna ama bir "like" vermezsem de bunun hesabı sorulabilirdi.

En iyisi gece olsun da Sağlık Bakanını bekleyeyim ben dedim.

Hani resmi plakalı bir araç ve ambulans bir gariban evine yanaşınca şehit haberi demektir ya bu.. Sağlık Bakanının TV'ye çıkışı da öyle.
Fakat bu kez şimdiye kadar asla anlamadığım ve şaşırdığım bir şeyi anlamaya başlıyorum sanırım.
Şehit 30 diyorlar ama 100'den aşağı değildircilerdenken, bakan 30 diyorsa 30'durcular tarafına geçtim. Ateşin içindeyken ona inanmak çok daha konforluymuş. 
Bir ciğerim daha olsa onu da gönderirim koronanın ortasına bu vatan için diyecek bir adam çıkartabilirdi hükumet benden.

Bakanı bekleyemeden uyuyakalmasaydım eğer. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder