8 Ocak 2011 Cumartesi

06 < 34 DÖRT (Ankara'dan ayrlık: Kavaklık)

İş görüşmesine gideceğim İstanbul'a.

Şenol'un kredi kartıyla MCA'den bir takım elbise aldık. İşe girersem öderiz, giremezsem iade ederiz, ben avukatım iade edebilirim, dedim!

Uğur dedi ki, Nilüfer'e bin, Kavacık'ta in, servisle Mecidiyeköy'e gel, Ali Sami Yen'in önünden alırım seni.

Meciyeköy'ü hatırlıyordum, Avrupa Yakasında olduğunu da biliyordum... Ama Kavacık'ı ilk defa duymuştum. Dilek biliyorumuş: Kavacık mı? Oooo Avrupa Yakasının en sonunda!

AŞTİ'ye gittim, muavin nerde ineceksin dediğinde muhteşem ezberim giriverdi devreye : KAVAKLIK'ta ineceğim. Muavin "Kavacık olmasın" dediğinde ise, uzlaşmacı yanım devredeydi: Evet evet, Kavacık.

Sabah indik Kavacık'ta, tedbiri elden bırakmayarak, 8 defa sorarak bindim doğru servise. 9. soruşum teyit amaçlıydı, Mecidiyeköy'e gidiyor di mi diye.
Servis denizin üzerinden geçince 10. kez sormam da gerekti fakat. Zira ben biliyorum, Mecidiyeköy Avrupa'da... Dilek biliyor Kavacık da Avrupa'da! Yani biz zaten Avrupa yakasında olmalıydık o anda, bu deniz geçme de nerden çıkmıştı?
Zaten Uğur'un telefonu da kapalı...

Neyse buluştuk, bir kahvaltı yaptık... Öğlene doğru da Maslak'a nasıl gideriz araştırmalarına başladık. Biri diyor metro, ordan dolmuş... Öbürü önce otobüs sonra dolmuş... Tarifler bize karışık geldiği için, yol da çok uzak sandık. Gerekirse gemileri yakarız edasıyla sorduk: yahu taksiye binsek ne yazar ki!
50-100 değil de 6-7 lira cevabıyla şaşırdık ve rahatladık.

Sema ve Eylem bir görüşmeye, Uğur'la ben de diğerine gittik.
Ne kapısı, ne penceresi belli olan camdan plazanın önünde daha bir aciz hissettim kendimi. Uğur bir çay ocağında oturdu, ben girdim içeri... Kapıdan girerken, inşallah olmaz dedim içimden. Sonra tırstım, ulen aylardır iş, iş diye dua ediyodum, şimdi inşallah olmaz dersem. allah benim ağzıma sıçar diye.



Tecrüben var mı dediler, yok dedim.
İngilizce var mı dediler, Yes, hayır demek, pensıl da yoğurt demek, başka bilmiyorum dedim.
Ehliyetin var mı dediler, valla var ama, şu binanın etrafında bir tur atacak kadar bile bilmiyorum İstanbul'u dedim.
Ne sordularsa yok dedim yani...

Yorumları şu oldu: Bu kadar olumsuzluğa rağmen burdaysan çok isteklisin demek ki! Bizim için de önemli olan istekli birinin olması!

Akşam üstü, kızların da benim de işimiz okeylenmişti.

Resmen İstanbul'da yaşayacaktık artık. O akşam Galata Köprüsünün altında içtiğimiz biralar pek bir ikircikliydi!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder