19 Ocak 2011 Çarşamba

Alışmamış götte don durmaz


Bugün Facebook’a birkaç fotoğraf ekledim. Fotoğraflardan birisi de, ışık vs sebeplerle mecburen Ender Bey’in masasında çektirdiğim fotoğraftı. “Beğen”ilerin ve yorumların hepsi bu fotoğrafa, hatta doğrudan o masa ve odaya geldi. Ahan da bu anı da, bu vesileyle akla geldi.

İdol’ümüz İbo ne demişti? Urfa’da Oxford vardı da biz mi okumadık?
Bizim zamanımızda da “apaçilik” yoktu. Biz de o sebeple apaçi olamadık hiç. Normal ameleydik.

Birtakım sınıf arkadaşımızla, aynı sınıfta olmadığımız düşüncesiyle tanışmamış, bir gün tanışabileceğimizi de düşünmemiştik hiç. Bu “tiki” arkadaşlarımızın isimlerini bilmezdik. Ama sayıca çok olduklarından, “tiki” demek her bir tekini anlatmaya yetmiyordu. Manda, metro, kısmetim, top model, geldim, merdiveni ikişer ikişer çıkarken götü kötü görünen, a.q, Volkan’ın yanında gezen kız, rovetna gibi isimlerle anıyorduk birçoğunu.  Onlar dışında, erkanınki, okanınki, Erkan’ın kolejin orda konuştuğu vs gibi, isimlendirilememişler de vardı.
5. sınıfa geçince az önce bahsi geçen arkadaşlarla hasbelkader tanıştım.
“Olum o kızların senle ne işi olur” diyen arkadaşlar da tek tek tanışıyorlardı benim vesilemle, bu arkadaş(!)larla.
Kendi içimizdeki en samimi konuşmalar ise şu şekilde biterdi fakat: “Olum iyi ki arabamız yok. Yoksa ne kılıf bulacaktık bu erkek yurdu kıvamındaki ortamımıza!”
Neyse, uzatmayalım…
Efendime söyleyeyim, bir gün, yeni arkadaşlarımızla ders çalışıyoruz. Her derse son gün çalışan ben, cumartesi gününden nasıl olmuş da başlamıştım çalışmaya bilmiyorum(!) ama günlerden cumartesiydi. Ve o akşam da, her cumartesi olduğu gibi çok önemli bir işim vardı. Ben gidiyorum arkadaşlar, dedim. Ya nereye gidiyorsun, az kaldı bitsin de öyle gidersin vs sözlerinin ardından, Sayısal Loto oynamak zorunda olduğumu, kitabın geriye kalan kısmından soru çıkma ihtimaliyle sayısalı tutturma ihtimalimin aynı olduğunu belirttim.  Siz çalışın, yarın kapınıza mercedesle gelirsem pişman olmayın ama… Keşke biz de HUMK çalışacağımıza sayısal oynasaydık demeyin diye de uyardım onları.
Tesadüf bu ya, ertesi sabah, ölen babasının mercedesini kullanan, bizim Almancı Cihan bize gelmişti. Bizim yeni arkadaşlar ertesi sabah beni kapılarında mercedesle görünce baya bir şaşırmışlardı. Hatta, sayısalın çıkmadığına zor ikna ettim onları, dün sayısal çıksa bile ertesi sabah nasıl araba alabileyim diye…
Gel zaman git zaman, ya bu arkadaşlar halkın arasına karışmış, ya ben tikilere karışmıştım… ama neticede benim arkadaş çevrem değişmişti.

Beni bir doğum günü partisine davet etmişlerdi. Doğum günü partisi Köşem Türkü Bar’da yapılmayacağı için doğum gününün yapılacağı mekanı bilmiyordum. Keza, parti Sakarya Caddesindeki bir başka mekanda da yapılıyor olmadığından, partinin olduğu muhiti de hiç bilmiyordum.
Aradım Cihan’ı, “olum bana araba lazım” dedim…  Cihan da, canın sağ olsun ama benim arabayı arkadaşla değiştik bir haftalığına, dedi. Ben seni nereye istiyorsan bırakayım diye de ekledi.
Ben son model, siyah camlı falan, silah gibi bir BMW ile gittim partiye. Parti çıkışında Cihan bekleyecekti arabanın sağ koltuğunda, ben de arabaya binip gidecektim…

Parti bitti, kızlardan birinin sevgilisi “benim araba küçük ama yine de 6 kişi sıkışırız dersen seni de bırakalım Cebeci’ye, otobüste, dolmuşta rezil olma” dedi. Ben de kibarca teşekkür ettim ve arabayla geldiğimi söyledim.
Böylelikle arabayla geldiğimi duyurmuş, Cihan’a boşuna zahmet vermemiş olmuştum. Zira araba görünen bir yerde değil, biraz ilerideydi.
Aynı “sevgili” arkadaş, “madem sen arabayla geldin, sen bıraksana kızları Cebeci’ye” diye gayet mantıklı bir şey söyledi…
Ben de arabanın “iki kişilik olduğunu”, yanımda bir arkadaşımın daha olacağını belirterek, üzgün olduğumu, -büyük bir coşkuyla- belirttim.
Yanımda kendi arkadaşlarımdan birini götürsem böyle pas yapmazdı: Bu defa da “neymiş ki bu iki kişilik” araba sorusu geldi… Sanki şahine biniyormuş da tevazu gösteriyormuş edasıyla, “BMW” dedim…

Her şey planlandığı gibi gitmişti…
Tabi hikaye burada bitseydi eğer!

Yahu merak ettim bak şimdi şu iki kişilik BMW’yi diyerek, işi boka sardırmaya başlamıştı “sevgili” arkadaş.
Yahu bildiğin BMW işte, aşağıda biraz, sonra görürsün desem de, benden görgüsüz çıktı hayvan herif.

Biraz yaklaştığımızda, “iyi de bu araba 4 kapılı, hani iki kişilikti” dedi. Araba gerçekten iki kişilikti ama bunu açıklayamıyor, açıklamak zorunda kalmak da istemiyordum.  

Olmadı…


Zira Cihan’ın arabasını arkadaşıyla değiştirmesinin sebebi şuydu:
Arkadaşı döşemeleri değişsin diye Ankara’ya getirmiş arabayı, Cihan’ın arabasını alıp gitmiş. Arabanın tüm koltukları, tavan astarı, kapı içi kolları vs sökülmüş… Döşemeler yapılana kadar da araba kullanılabilsin diye, iki iskemle konmuştu içine…












1 yorum: